En çok izlenen videolar

MimaristTV
17 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Cumhuriyetin simgesel değerlerinden, modern mimarlık ve kültür varlıklarımızın en önemli yapıtlarından Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılarak yerine yapılacak yeni proje, 6 Kasımda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Sütlüce Kongre Merkezi’nde düzenlediği toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bizzat açıklanmıştır.

Koruma ve imar mevzuatına aykırı olarak, hiçbir hukuki belgeye dayanmayan ve yine alışılagelen yöntemle hazırlık sürecinde toplumdan gizlenen projenin tanıtımı, kültürel mirasın korunması ve mimari tasarım kültüründen yoksun bir siyasal anlayış doğrultusunda adeta bir gösteriye dönüştürülmüştür. Toplantıda AKM’nin yıkımını meşrulaştırma ve bugüne kadar işlenen suçları örtme telaşı içerisinde kimi gerçek dışı bilgi ve iftiraların yanı sıra bazı itirafların yine bizzat cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmesine üzülerek tanık olduk.

Öncelikle insanlarımızın emeği ve alın teri ile ülkemize kazandırılan kültür varlıklarını ve doğanın bize sunduğu güzellikleri korumak, yaşatmak ve geleceğe taşımak için demokratik ve barışçıl yöntemlerle çaba gösteren kuruluşların, kültür-sanat çevreleri ile duyarlı yurttaşların “terörist” olarak suçlanmasını bu ülkenin birikimine, kültürel ve insani değerlerine yakışmayan bir açıklama olarak değerlendirmekteyiz.

Erdoğan konuşmasında cumhuriyetin simgelerinden biri olan AKM’yi yıkmak ve yerine “kendi döneminin simgesi” bir yapı yapmak istediğini açıkça belirtmektedir. Daha önce depreme karşı güvenli hale getirilerek restore edilmesi konusunda hazırlanan proje, ihalesi yapılıp uygulanmaya başlanmışken, hukuki ve bilimsel dayanağı olmayan, ideolojik bir tavır içerisinde verilen talimatla durdurulmuş, böylece kamu kaynağı israf edilmiş ve ne yazık ki anıtsal yapı yıkıma terk edilmiştir.

Tarihi eserin korunması gerekirken sunulan yeni projenin AKM ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır. 1. grup tescilli bir yapının yıkılarak yerine aslından oldukça uzak bir projeyi uygulamak koruma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Söz konusu projenin AKM’nin proje müellifi olan Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu tarafından hazırlanmış olması AKM’nin korunduğu anlamına gelmediği gibi eser olan yapıya bizzat oğlu tarafından “ihanet” edilmesi mesleki anlamda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur.

Bu kapsamda tekrar hatırlatmak isteriz:

Cumhuriyet döneminin en önemli kültür varlıklarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi, “1. grup anıtsal yapı” olarak tescilli bir yapı olduğu gibi, Türkiye’nin opera binası olarak tasarlanarak öz kaynaklarımızla gerçekleştirilmiş ilk ve tek yapısıdır. Aynı zamanda kentsel ve tarihi sit alanı olan Taksim Meydanının bütünleyici ve tanımlayıcı yapısal bir öğesidir.

Taşıdığı kültürel, tarihi, yapısal ve mimari değerleri ile de başta Anayasa ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu olmak üzere koruma hukuku ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerle varlığı güvence altına alınmıştır.

Bütün bunlara ilaveten 16 Aralık 2010 tarihinde AKM’nin korunması yargı güvencesine kavuşmuş, yargı kararı ve koruma hukuku gereği AKM’nin depreme karşı güvenli hale getirilerek aslına uygun olarak restore edilmesi konusunda hazırlanan proje, Koruma Kurulu tarafından onaylanarak Ocak 2010’da Beyoğlu Belediyesince ruhsata bağlanmıştır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kamusal sorumlulukları doğrultusunda AKM’nin aslına uygun restorasyon işlerini tamamlamak ve binanın bir an önce yeniden hizmete açılmasını sağlamakla yükümlü oldukları halde 8 yılı aşkın bir süredir AKM’yi yıkıma terk etmek, polis karakolu olarak kullanmak gibi eylemler ile anayasal sorumluluklarını yerine getirmekten imtina etmek suretiyle suç işlemişlerdir.

Bu konuda yıllardır kamu idareleri nezdinde yaptığımız uyarılar ve cumhuriyet savcılıklarına yaptığımız suç duyuruları işleme konulmayarak hukuk ve yargı kararları yok sayılmıştır. AKM önce bilerek ve isteyerek yıkıma terk edilmiş, şimdi ise bu suçu işleyenler yıkımı gerçekleştirmek ve yerine başka bir yapı yapmak için kendilerinin yol açtıkları bu durumu kullanma gayreti içine girmişlerdir.

Mimarlar Odası olarak, AKM’yi koruyan bir restorasyonun tamamlanarak toplumumuzun yeniden kültür ve sanatla buluşması amacıyla, koruma hukukuna aykırı bir biçimde ve oldubitti anlayışıyla gerçekleştirilmek istenen işlemlerin durdurulması için hukuki girişimlerde bulunacağımızı önemle vurguluyoruz.

Yine ve yeniden uyarıyoruz:

Yıllardır dünyanın gözü önünde tarihe, kültüre, sanata, topluma ve hukuka karşı taammüden suç işlenmektedir!

Derhal onaylı restorasyon projesi uygulamaya sokularak bu kültür ve tarih yıkımına son verilmeli, Atatürk Kültür Merkezi özgün yapısı, kullanımı ve çevresiyle toplumun hizmetine sunulmalıdır.

AKM’yi yıkıma terk etmek de yıkmak da suçtur!

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

MimaristTV
17 Görüntülenme · 3 yıl önce

Artvin Cerattepe’de yapılmak istenen madencilik faaliyeti, yöre halkı ve bilim insanları tarafından büyük bir doğa katliamı olarak addedilerek kitlesel protestolara yol açmıştır.Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından Mimarlık ve Kent Şenliği XIII kapsamında düzenlenen söyleşide; Cerattepe’de yaşanan süreç aktarıldı, konuyu hukuki ve ekolojik yönden değerlendirmek üzere Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan, Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu ve Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı ve bizlerle birlikte oldu.

MimaristTV
17 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.

MimaristTV
19 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.

MimaristTV
23 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Mimar, yazar Simlâ Sunay ve sosyoloji doktora öğrencisi Özlem Türkdoğan, Mekânda Adalet Derneği araştırma bursuyla yaptıkları “Camilerin Toplumsal Cinsiyet ve Mekân Odaklı İncelenmesi; İstanbul Örneği” başlıklı araştırma sonuçlarını sunacaklar.


⁣“Mekânın tahsis edilmesi ve kullanılması politik eylemlerdir. Sahip olduğumuz/olmadığımız/engellendiğimiz mekânlar bizi güçlendirebilir veya güçsüzleştirebilir. Mekânlar geliştirebilir veya kısıtlayabilir, besleyebilir ve yoksullaştırılabilir. Tüm kadınların temel ihtiyaçlarını destekleyecek mimari düzenlemeler için hak talep etmeliyiz.”Leslie Kanes Weisman

⁣2000’lerden sonra artan bir şekilde camilerde kadınlara sadece cinsiyetlerinden ötürü dar, küçük, karanlık, mihrabı ve imamı görmeyen, paravanlarla, paravan üstü perdelerle ya da sadece perdelerle kapatılmış arka ve yan sahınlarda, merdivenli dolaşımın şart olduğu asma katlarda veya rutubetli bodrum katlarda konumlanan “ara” mekânlar “verilmektedir”. Cuma vakti kadın mahfilleri erkeklere ayrılmaktadır. Bu araştırma; toplumsal cinsiyet ve mekân odağında camileri ele alırken kadınların camilerde uğradığı ayrımcılığa dikkat çekmeyi umarak, mekânı ortaya çıkaran gücün toplumsal yapıların sonucu olduğunu belirtmeyi, mekânda ortaya çıkan ayrımcılığın nedenlerini, mekândan topluma etkilerini araştırmayı; toplumsal cinsiyet rolleri eksenindeki ayrımcılık biçimlerine sahadan bakmayı ve aşina olunan mekânsal ayrımı bilinen kılmayı amaçlamaktadır. Bu ayrımcılık insan haklarını, inanç özgürlüğünü, kadın haklarını, eşit kamusal mekân ve eşit kamu ekonomisi hakkını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla mekânsal eşitlik ve adalet kavramı ile doğrudan ilişkilenmektedir. Makalede aynı zamanda camide ortaya çıkan kadınlık ve erkeklik durumlarını anlamaya çalışmak, kadınların mekân kullanım deneyimlerini, mekânın ürettiği ilişki biçimleri üzerinden tespit ve analiz etmek, feminist ideolojinin kadının kamusal alana çıkış mücadelesine camilerdeki eşitlik arayışını da eklemenin önemine dikkat çekmek istenmektedir. Sosyoloji ve mimarlık disiplininde, nitel bir saha araştırmasına dayanarak İstanbul’da on camide saha çalışması yürütülmüştür. Kadınların mahalle camilerindense daha çok merkezi ve tarihi camileri tercih ettiği bilindiğinden on camiden altısı bu özelliktedir. Camilerde katılımcı gözlem yapılmış, etnografik gözlem notları tutulmuş, proje gözlem formu hazırlanmıştır. Camide bulunan kadın ve erkek kullanıcılarla, din görevlileriyle, güvenlik ve temizlik görevlileriyle; kadın mahfilleri, kadınların camileri kullanımı, mekânsal sorunlarına dair görüşülmüştür. Camilerde karşılaşılmış kişilerle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Kuramsal ve tarihsel çerçeve bağlamında alanında uzman mimar, restoratör mimar, sanat ve mimarlık tarihçileriyle kaynak görüşmeci olarak temas kurulmuştur. Araştırmanın sınırlılığını cami ana mekânı(harim), son cemaat yeri ve avlu oluşturmaktadır. Camiler arasında kadın kullanımı ve mekân ilişkisi tutarlılık göstermez, camiler mekânsal olarak mutlak değildir. Makale buradan hareketle, camilerin çelişkili mekânlar olduğu iddiasını, kadınların güncel direncini de dâhil ederek tartışmaya açar.

MimaristTV
20 Görüntülenme · 3 yıl önce

Konu: Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni; Yapı ve kat mülkiyeti ilişkileri

MimaristTV
21 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.

MimaristTV
16 Görüntülenme · 3 yıl önce

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 2. B.K.B. Temsilciliği, 1 Mart 2018 tarihinde Orman Yüksek Mühendisi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı ve Mimarlar Odası Genel Başkanı Mimar Eyüp Muhcu’nun katılımıyla “Kanal İstanbul” konulu panel-forum etkinliği düzenledi.

Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde düzenlenen panel-forum, saat 18’de başladı.

MimaristTV
21 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣"Ayın Konuğu" buluşmaları kasım ayında Arkeolog Güneş DURU'nun "İnsan ve Mekanın Dolanık İlişkisi" başlıklı sunumuyla devam etti. DURU'nun sunumu 12 Kasım 2016 Cumartesi günü Karaköy binamızda gerçekleşti.


"İnsan ve Mekanın Dolanık İlişkisi"
"Barınma zorunluluğuyla başlayan insan-mekan ilişkisi öngörülemeyen yeni deneyimler, sorunlar ve bu sorunlara ilişkin çözüm arayışlarını ve yeni icatları beraberinde getirirken el yordamıyla oluşturulan mekanlar zamanla insanı biçimlendirmeye başlamış, bir anlamıyla evcilleştirmiştir. Ölçeği değişse de insan ve mekanın karşılıklı, dolanık ilişkisi tüm toplumsal dinamiklerin merkezinde olmuştur.



İlk yerleşik toplulukların çözüm arayışları, sosyal rekabet ve bir dizi benzeri olgu "Mimarlığın" ortaya çıkmasına neden olurken, değişen mekan kavramı özel ve kamusal alan arasındaki ayrışma ve çatışmaları da beraberinde getirmiştir."



Güneş Duru
25 yıldır pek çok arkeolojik araştırma ve kazı projesinde yer alan Dr. Güneş Duru arkeoloji, mimarlık ve antropoloji gibi farklı disiplinleri bir araya getirerek, insan ve mekan arasındaki dolanık ilişkinin değişim dinamikleri kadar, mimarlığın ortaya çıkış sürecinin de izlerini sürmektedir.

MimaristTV
25 Görüntülenme · 3 yıl önce

Yonetmen: Fatih Pınar, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

MimaristTV
18 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Afet Farkındalık Eğitimi

MimaristTV
14 Görüntülenme · 3 yıl önce

Konu: İmarda kazanılmış hak

MimaristTV
14 Görüntülenme · 3 yıl önce

⁣Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.

MimaristTV
20 Görüntülenme · 3 yıl önce

Forum

MimaristTV
36 Görüntülenme · 3 yıl önce

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, edebiyatımızın en verimli ve özgün yaratıcılarından Murathan Mungan’ın edebiyatımıza yeni bir tarz getiren Hamamname adlı yapıtını farklı açılardan incelemeyi amaçlayan “Hamamname Etrafında” başlıklı bir oturuma ev sahipliği yapıyor.Zeynep Ahunbay (İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Ana Bilim Dalı emekli öğretim üyesi), Mehmet Ö. Alkan (İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyasi Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı, Tarih Vakfı Başkanı), Erol Köroğlu (Boğaziçi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü), Nagehan Uçan Eke (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü) ve film yönetmeni Gürcan Keltek ve Murathan Mungan’ın katılacağı oturumu Melih Güneş yürütecek.“Hangi hamamı, hangi hikâyeye mekân tutmalı şimdi, diye düşünürken akıl karıncalanmaz mı sanırsınız? Tophane’deki Yamalı Hamam, Küçük Ayasofya Camii yakınındaki Çardaklı Hamam, yoksa Vefa’daki Koğacılar Hamamı mı, diye yer beğenirken baş kaşınmaz mı? Daha doğrusu her birinin yerinde artık yeller eserken zamanın kapısını nasıl bulup da aralamalı? … Elindeki fenerin cılız aydınlığı onca sayfaya ışık tutmaya yeter mi, bir kerede bilemez ki insan, bir zamandan diğerine birkaç kez daha gidip gelmeye bakmalı. Sonra hangi birinin hikâyesine orta yerinden dalıp, nice hurda teferruat arasında bulduğumuz manayı hayatın neresine koymalı? Elin eksilttiğini dil artırır mı? Denize dökülen sular değil ki dile dökülenler, insan dediğinin nefesi kelimelerin nefesine yeter mi, diye hayıflansak da muradı menzil bilip gene anlatmanın yollarına bakmalı. Anlatmazsan dünya silinmez elbet, ama dünyaya varoluşun bilinmez borçlarını ödemeye gelmiş insan silinir varoluşun hafızasından. Eski minyatürlerde, dört nala koşan bir at sırtında geriye dönüp ok atarken tasvir edilen binicinin, okunun yönüyle atının yönü arasında bölünmesi gibi asılı kalmış bir zaman yaratalım kendimize bu kitabın içine dağıttığımız sayfalardan. Kelimelerin elinden tutup binlerce yıldır buz denizlerinden kum kızgını çöllere her lisanda kendini önce kendine, sonra bir insanı diğerine anlatanların ucu gelmez kervanına katılalım. Tam kapıyı çekip laf bitirirken yeniden başlayalım:”12 Şubat Cumartesi, 14.00-19.00




5. sayfadasınız. Toplam sayfa sayısı 10